UMUT VE ÇARE ÜZERİNE

Umutsuz olmaz, kuru kuru umut da olmaz. Umut gerçekçi olur ve nesnel olarak da umutsuz olmak için bir neden yoktur. Ve yine ayrıca kitlelere umut vermeden hiç olmaz. Kitlelere burjuva politikacılar hep vaatler şeklinde umut vermiş ve oylarını ve de desteklerini toplamıştır. Vaatlerini yerine getirmemiş ama onun yerine seslerini kesecek yöntemlerle başka umutlar yaratmış, böylece bir kısır döngüyü döndürerek sistemin amaçlarını bir bir yerine getirmişlerdir.

Eklemem gerekiyor, öncelikle yolumuzun uzun olduğuna katılmıyorum, bu bir. İkincisi,yol meselesi ince ve hassas mesel, hangi yoldan söz ediyoruz, kitleleri örgütleyip, partileştirip, çoğunluğu sağlayıp iktidarı almak mı, yoksa bir toplumsal alt üst oluşun nesnel olarak gelişen yolunda birikmek mi, bunda net olunmalı.

Üçüncüsü, birikmek, çoğalmak, f arklılıkların amorf birliği değildir, birikmek, çoğalmak azalarak olmalıdır. Yani netleşerek çoğalmaktır önemli olan ve bunun anlamı, nicel birikimlerin, tam kaynamaya yüz tutarken altının söndürülmesi ile kaynamasının içten patlamalı hale gelmesinin önlenmesi ve yeni bir umutsuzluk, dolayısıyla teslimiyet olmaması için, nitel birikimlerle bağlı nicel birikimler sağlanmasıdır aslolan. Öyle olunca, sıçramanın ve içten patlamanın şiddeti, yolun başında zannedilen bir yol ayrımında, bütün yolları, ana yola bağlayacak enerjiyi ortaya çıkarır. Bunun da tarihte örnekleri vardır ve bu ancak ve ancak nesnellikle bağlı olarak gelişen bir sıçramadır. Ne var ki, bu nesnelliği görüp, ona göre öznel maharet göstermek gerekir.

Bu düşüncelere AKP nin dördüncü kez zaferle meclise gitmesinin sonucu olarak kapılıyorsak, bundan farklı, hatta tersine bir tablo olsa idi de, bu düşüncelere neden olacak koşullar ortadan kalkmış olmayacaktı Ömer arkadaş. Ancak dediğim gibi, kitleleri ya da önemlisi sayıda kadroyu sosyalist yapmaya çalışarak yol kısaltılmaz. Bu yolun kısalması, hala emek sürecinin belirleyiciliği ile bağlıdır. Bu nesnelliği iyi okuyamazsak, buna göre öznel olarak çaba sarf edemezsek elbette yol hep uzun kalır. Bölünmeden söz ediyorsun, bu elbette somut bir gerçek ama bu bölünmede elmaların öbeklere ayrılması yok. Elmalarla armutların ve yanında çürük şeftalilerin birlikteliğinde doğan bir parçalanma var. Bu da kıymeti harbiyesi olan bir durum değil.

Ve önemli olan dediğim gibi yaşam ağacının yeşiline uygun teorilerdir bu gün öne çıkan. Yani yaşamın yeşili yanında, gri kalan teorilere bile tahammülü yoktur tarihin ilerleme çizgisinde yüklü nesnelliğin. Teoriler önemli oranda yaşam ağacının yeşiline çalmalıdır. Bu da dünyayı değiştirmeye yeltenmeden önce yorumlamak için çabalamak demektir. Ama sınırı bu değildir, değiştirmek üzere yorumlamak ve bu yorumlama ile birlikte, değiştirmenin nitelikli gücünü yaratmaktır önemli olan.

Hep örnek veririm ki bundan sonra çok daha fazla ayırdına varacağız, kitlelerin en doğru teoriye bile, nesnellikle yüz yüze gelmeden yakınlaşmayacağını tarih de göstermiştir, Marksizm’in kurucuları tarafından da bilimsel olarak öğretilmiştir. Söz gelimi,1917 Şubat devrimini Lenin hiç duyumsamamış, hatta Mart sonuna kadar haberi bile olmamıştır ama Nisanda ülkeye döndüğünde, o güne kadar dediklerini, bir kenara koymuş ve Nisan tezleri ile iç savaşı işaret etmiş, devrimi bunun üzerine oturtmuştur. Bu dedikleri, yaşam ağacının yeşili ile önemli oranda örtüştüğü halde, kendisine neredeyse deli gözüyle bakılmış ki DR.Jivago kitabında, Pasternak bile Lenin’in dediklerinin nasıl kitleler içinde şekillendiğini, alıcı bulduğunu anlatmıştır. Özcesi, Lenin’in nisan ayında dedikleri önemlidir ve şudur, şimdi kitleler yanımıza gelmiyor, ama hükümetin icraatlarını gördükçe, bize gelecekler, dediklerimizi, bizden önce onlar haykıracaklar diyordu ve de Menşeviklerin hükümete karşı, özellikle önemli ıranda etkiledikleri işçilerle ve yoksul köylülerle yığınsal bir protesto mitingi düzenleme çabalarına karşı, erken olduğunu savunarak, önleme çabası göstermiştir. O zaman da çelişki şudur, hem parlamento yöntemlerine olumsuz bakıp, hatta Boykota sıcak bakıp, hem de hükümeti protesto ederek, burjuva sınırları dışında sonuç alınacağını düşünmek. İşte miting Lenin'in yoğun çabası ile böylece önlenmiş ve haziran ayının ortalarına gelindiğinde, Hükümetin tertiplediği bir mitingde son derece kalabalık bir kitle toplanmış ve hükümete karşı büyük çoğunluğu, Lenin’in işaret ettiği sloganları haykırmış, dövizleri yükseltmiştir. Kısa süre sonra da, şubat burjuva devrimi, ekim sosyalist devrimine sıçraya sıçraya ilerlemiştir. Ama burada, 1905 Şubat yenilgisinin deneyimleri ve Lenin'in öngörülerindeki sabır yüklü kararlılığı vardır. İşte bu anlamda, diyorum ki, erken üzüntüye kapılmak da, gerçeklikle bağlı olmayan umutların peşine takılmak da doğru değil elbet ama şu da bir gerçek ki, bu gün umutsuz olmayı gerektirecek nedenler varken, umut da bunun içinde yeşermektedir. Yani umutsuzluk varsa ve en yüksek seviyesinde ise, işte tam da bu zamanda umut gerektirecek nedenler de vardır.

Daha açıkçası, çare her zaman çaresizliğin en yoğun olduğu zamanda kendini gösterir. Ama önemli olan onu görebilmektir. Böyle olduğu içindir ki, bilim gelişmiş, icatlar, keşifler gerçekleştirilmiştir. Çünkü her ihtiyaç keşfin anasıdır ve dolayısıyla çaresizlik bir ihtiyaç kümesi yaratır ki, bu da her zaman çarenin keşfedilmesi sonucunu doğurur. İşte bu nedenle umudumuz hep olacak ama hangi noktadan şekilleneceğini ise öznel çaba ile hünerle demek istiyorum, ortaya çıkarmak gerekiyor.

Örnek olsun, AKP zafer kazanıp, meclisi yine tuttu ise, bu hem bir umutsuzluk nedenidir ama diğer yandan umudumuz için de bir kaynaktır. Şunu demek istiyorum, Türkiye’de, dünyada ve bölgede olduğu gibi ve onlardan ayrı olmayan sorunlar yumağının içindedir. Bastırıla bastıırla bu güne gelindi. Şimdi neresinden kapak açılsa içinden mutlaka bir şiddetli patlama çıkacaktır, işte bu sorunlar şimdi AKP nin kucağına yeniden düştü, elinde patlaması da mümkün. CHP ise, bilinçli olarak AKP nin öne geçmesi için kendini dizayn ettirdiğinin turnusolünü yaşayacak ve belki de hemen başladı. Bu noktadaki ali cengiz oyunlarını ayrı tutuyorum,ama CHP nin de yaldızları çabuk dökülecek ve "YENİ" CHP nin, AK-CHP olarak dizayn edildiği çok daha net görülecek. İşte bu ve daha başka etmenler, çaresizliğin içinde büyüyen çarenin keşfine doğru kanal açacak. Bu da her zaman sıçramalı olacaktır, sıçramanın ve öznel etmenin gücüne göre de, içinden patlamalı çareler, çaresizliği altüst ederek hızla ilerleyecektir.

Ve hatırlamamız gerekir ki, hiçbir şey düz bir hatta ilerlemiyor ve doğru orantılı bir birikim olmuyor. Demek istediğim budur ve kimseye kuru umutlar önermiyorum, hatta umut da önermiyorum, umudun resmini çiziyorum, ister umudumuzu canlı tutarız, ister ona küser, umutsuzluğa teslim oluruz, ama ben umutsuzluğun en yüksek olduğu noktada, her zaman ve kesinkes umut vardır diyorum. Ve umutsuzluk da, çaresizlik de, korkanların, korkutarak yerleştirildiği koşulların üzerinde yükselir, öyleyse, umut da aynı yerden yükselecektir. Tek yapılacak, dizüstü duranlara ayağa kalktıklarında, korkutanların korkacağını gösterebilmektir ve bunu da ancak ve ancak kitleler gerçeklikle yüz yüze geldikleri an yaşadıkları eylemli bilinçle anlayacaklar ve o zaman, bu andan önce ortaya konan doğru teorileri, hem kendi içinde hem de kitlelerin içinde büyütecek, diz üstünden ayağa kalkarak yükseğe kaldıracaklardır. Niyetim ajitasyon yapmak değildir, yol, tarz da tartışmadım, ama gerçekliği, kendi penceremden gördüğüm gibi aktarmaya çalıştım, anlaşılır kılmak için de biraz edebiyat parçalamış olabilire ama ben farkında değilim. Sizden dediklerimi elinizin tersiyle itmemenizi, anlamaya çalışmanızı ve katkılarınızla daha da netleştirmenizi bekliyorum. Ve hem kadromuzun olmadığını bilip, hem de aslolan dünyayı değiştirmektir öngörüsünün peşine, dünyayı yorumlama yetimiz olmadan takılmanın yanlışlığını, en azından eksikliğini, nesnel olanın hepimize gösterdiğinin, nesnelliğin gösterdiği bu gerçekliği ise, uzun zamandır vurguladığımın hatırlanmasını istiyorum.
Bu gün, bu güne kadar olmadığı oranda, bu toprakların öncelikli olarak ama diğer görevleri tatil etmeden, teoriye ihtiyacı olduğunu bir kez daha vurgulayarak bitiriyorum.

Fikret Uzun

14 Haziran 2011

FİKRET UZUN YAZILARINI

"BLOG" TIKLAYARAK OKUYUNUZ

İŞÇİ SINIFI SİNSİ VE YOLDAN ÇIKARICI TUZAKLARA KANMAYACAK

Şu anda birçok yerde toplumsal çelişkilerin çeşitli biçimlerinin üzerinden yükselen tepkiler cılız da olsa kendini gösteriyor ve çok daha büyük bir kitle ise, böyle ağlayarak, yüreğini sızlatarak bu cılız tepkilerin büyümesini Godo'yu bekler gibi bekliyor, sizi kastetmiyorum, yanlış anlayıp, polemiğe girmemiz söz konusu olmasın ama gerçek bu ve bu durumun temel sebebi, sınıf kinini ve hıncımızı zaptı rapt altına almak için onlarca yıl çaba gösteren bir şaşırtmacanın içine hapsedilmiş olmamızdır. Burada bol bol ağlamamıza, beddua etmemize izin verdiler ve sonunda, sınıf kini yerine bunları koyar olduk. Ama böyle ne Godot geliyor, ne de sınıf kini, o cılız tepkileri büyütecek şekilde, bıçak ucu misli keskinleşebiliyor. İşte demek istediğim budur ve kimseyi yargılamıyorum. Daha önemlisi, bu tepkiler, işçilerden emekçilerden kopuk sürerse, her zaman düzenin çıkarına yarayacaktır ve işte bu nedenle bir biri ile hiç bir tepkiyi buluşturmuyorlar, her tepki kendi mecrasında ve hepsine birer siyasal nitelik verilerek sürüyor. Oysa siyasal mücadele bunları içermiyor, bunlar siyasal mücadeleyi genişletecek olan, güçlendirecek olan diğer toplumsal ve ekonomik mücadelelerdir. Ama her birine bir siyasal nitelik vererek, bu cılızlıkta kalması sağlanınca, hem emek sürecinin keskinleştirdiği çelişkiler kendiliğinden ve otomatik olarak sönümlendiriliyor veya törpüleniyor, hem de kitlelerde boş hayaller yeşertilmiş oluyor. Bu da, Godot’yu beklemekle eşdeğer oluyor, o ise hiç gelmiyor. İşte Şimdi, bunların ışığında, emek sürecinin yükselteceği çelişkilerin işçileri ve emekçileri alanlara sürükleyeceği gerçeğinden hareketle buna da burjuvazi el atmış durumda, daha doğrusu öteden beri hazırlık yaparak, işçi ve emekçi kitleleri bir demokrasi illüzyonuna, bir sınıfsızlık cenderesine hapsederek kitleleri hareketsiz bırakmış ve sol sosyalist harekette oldukça fazla kirlenme yaratmış, dolayısıyla kitlelerin kiminle birlikte ve hangi yöne yürüyeceğini görmesini engellemiş olduğundan, emek sürecinin kitleleri siyasal mücadeleye sevk edeceği aşikârken, onları, sendikal mücadeleye siyasal bir karakter yükleyerek, ekonomizmin peşine takmanın, sosyalist iktidar için mücadeleden uzaklaştırmanın mekanizmalarını harekete geçirmiştir. İşte bütün bunlar, bu oyunlar, eğer sınıf kinimiz ve hıncımız dorukta ise, şeytana melek gibi, doğru yolu göstermeye çalışarak, insafa çağırarak değil, şeytanca bir bakış açısıyla bütün oyunlarını bozarak karşı çıkılacağını görebileceğimizi gösteren işaretler olmalıdır. İşte demek istediğim budur ve bunları uzun zamandır söylüyorum ama maalesef ya küfür zannediliyor, ya da gerçeklere parmak bastığım için canı yananlar, bu acının müsebbibi olmakla beni mahkûm ederek ver yansın ediyorlar ama sözde gerçeği arayanlar, bir türlü gerçeklere yüzünü dönemiyorlar. Tabii burada ahmağa yatıp da sahtekârlıklarını gizleyerek insanların aklını şaşırtan dinamikleri de yabana atmamak gerekiyor. Hepsi bir arada, hepimiz artık gözlerimizi açmalıyız ve oynanan oyunlara karşı ne yapabilirizi tartışmak için önce kendi indimizde düşünmeliyiz. Her yerde oyun olduğunu, hep tuzaklara geldiğimizi unutmadan, bir envanter çıkarıp, hangi sıradan başlamamız gerektiğini tespitle, bütün oyunların üzerine gitmeliyiz. Örnek olsun, bir taraftan, asarız keseriz, halktan demokrasiyi esirgeyen Suriye'ye bomba yağdırırız, askerimizi göndeririz diyenlerin aynı zamanda bu askerleri yönetecek kurmayları, neden ve hangilerini, zindanda tutmaya devam ettiklerini ve  Türkiye'de demokrasi var mı da, Suriye’de demokrasi havarisi kesiliyor olduklarını düşünmekle başlayabiliriz.

Fakat nereden başlarsak başlayalım, ortada bir şiddetli bir ideolojik kuşatma olduğunu, tekellerin, emperyalist burjuvazinin ve işbirlikçilerinin yoğun bir ideolojik saldırısı ile karşı karşıya olduğumuzu, bunun kitlelerde bir illuzyon yaratarak, sürüleşmelerine neden olduğunu, tepkisiz hale geldiklerini, dolayısıyla bu ideolojik hegemonyayı yıkmadan ilerleyemeyeceğimizi, Ortadoğu’da, Kafkaslarda, kuzey Afrika’da ve ülkemizde ve elbette genel olarak dünyada neler olduğunu anlayamayacağımızı, dolayısıyla yeni bir dünya yaratmak için çok hevesli olsak da, nasıl yaratacağımızın ipuçlarına ulaşamayacağımızı bilince çıkartarak, en devrimci işin şiddetli bir ideolojik mücadele olduğunu ama hiçbir pratik görevden vazgeçmeden bunun başarılması gerektiğini, bununla bağlı olarak ve acilen bütün sosyalist alanlardan, eskinin eksikli ve yanlış bakışlarını bilinçli olarak bu alanlara bulaştırmaya çalışanların temizlenmesi gerektiğini, onlarla mücadelenin, onları sosyalizm alanına çekmek için değil, aksine onları sosyalizm alanlarından temizlemek için yapılması gerektiğini bilince çıkartıp, bu doğrultuda ısrarla ve kararlılıkla ideolojik politik mücadele yürütmek ve bu mücadelenin yaratacağı netlikle, Türkiye’nin ihtiyacı olan işçi sınıfının bağımsız politik örgütüne giden yolu açmak, bu yolda güçleri biriktirmek, birbiri ile kenetlemek için politik hüner göstermek gerekmektedir.


Fikret Uzun

11.Ekim 2011

 

 

 

 

TARİHSEL GERİCİLİK VE UMUDUN KOORDİNATLARI

Merhaba, eski bir TKP’li olarak biraz bilgi vermemden zarar gelmez sanırım. ANF kanalıyla duyurulan TKP-1920 bildirisinin sahipleri, birbirini bilen 40 kişiden bir kaçı olsa gerek ve muhtemelen, onlar da şimdi Nabi Yağcı ve şürekası önde, birbirini bilen diğer 40 kişi arkada ama birbirlerine demediklerini bırakmadan, birbirini bilen kırk kişi dinamiğinden aldıkları doğal görevleri gereği, en çok Nabi Yağcı'ya likidatör misli eleştiri yöneltirlerken, Nabi Yağcıların pek boşalmaya niyetleri olmasa da, bırakacaklarını umdukları boşluğu doldurmak için, aslen PKK, görünüşte BDP üzerinden AKP’nin değirmenine su taşımanın kurnazlığına yönelmişlerdir.

Dün içinde olduğum TKP nasıl ki, 1973’e kadar Dış-Büro olarak kendini lanse edip, Türkiye’de gövdesi olduğu izlenimi veriyorken, bunlar da ustalarının mihmandarlığının izinden giderek ya da, TKP’nin usta kadrosundan kalan birkaç kendini TKP’nin ölünceye kadar kurmay başkanlığında bellemiş TKP artıklarının ustalığının yol göstericiliğinde illegal takılarak, dışarıdaki bir bürodan, içerdeki gövdesini yönetiyormuş izlenimi vermek istiyorlar anlaşılan.
Yakında, herkese kooptasyon yolu ile onlar da kariyer dağıtırlar. Hatta belki de, gıyabında kimilerine karar verip, bir yerlere yazarlar ama kariyer dağıttıklarının haberi bile olmaz. İllegaller ya, konspirasyona sadık kalacaklar ama asıl konspiratif maharetleri, bu seçim öncesi de, tıpkı referandum öncesi olduğu gibi, üyelerine ve TKP sevenlere BDP kuyrukçuluğunun işaretini vererek, kendi içlerinden ve yandaşlarından çok, BDP veya PKK ya mesaj vermektedirler. Kim bilir belki de, içlerinden birisi BDP’den bağımsız aday da olmuş olabilir.
Dün parlamenter yöntemi burjuva bulan ve "Boykot" öneren, bu kurnaz artıklar, bu gün ise, parlamentoyu fethetmek için rengarenk yola çıkan yani dincisinden, Barzanicisine, yetmez ama evetçisinden, aşiret reislerine kadar her telde oynayan adayları ile yola çıkan BDP’ye oy avcılığı peşine düşmüşlerdir.

Referandum bitti, TKP 1920 işine gücüne çekildi; şimdi de seçimler bitecek, bu zat-ı muhteremler işlerine güçlerine döneceklerdir.

Bunların TKP’sini sıvılaştırıp kenara çekilirken, kalan sağlam unsurların da aklını bozmak üzere vesayetini hâlâ sürdürmek için müritlerini bin dereden atlatıp, cengaverler misli yetiştiren Nabi Yağcılardan ne farkı var.

Nabi Yağcılar artık açıkça AKP’ye asistanlık yapmakta ama bu asistanlıkları, AKP’ye rağmen ve başka bir dinamiğin yönlendirmesiyle iken; bu zat-ı muhteremler, şimdilik Nabi Yağcı'nın başladığı noktadan hareketle yani kahrolsun burjuvazi, yaşasın AKP’nin demokratik anayasasından parsa koparmaya çalışan BDP diyerek, geçmişte asıl ustalarının ve şimdi demediklerini bırakmadıkları silah arkadaşlarının CHP üzerinden DİSK’i ve TKP’yi, komünist hareketi sosyalistlerden tasfiye edip, burjuvaziye teslim ettiği gibi, şimdi de, bu zat-ı muhteremleri ciddiye alıp, kafa kol ilişkilerinden ve kooptasyon yoluyla verdikleri şanlı görevlerin cazibesine kapılarak ortada komünist parti var zannedip bunların engin ufuklu politikalarına yönelen ahmak ama Marksist solcuların aklını iyice bozmaya ve yeni Türkiye’nin ümmileri yapmaya çalışmaktadırlar.

TKP’nin tasfiyesi makro plandır ve asıl gövdeyi TBKP yoluyla tövbekarlaştırmışlar ama tövbe etmeyip etrafa saçılan TKP kadrolarını ise başka akıl bozucu araçların içine çekmek için, yukarda dediğim gibi, birbirini bilen 40 kişi dinamiğini çalıştırarak çeşitli öbeklere veya kurumlara hapsetmeye çalışmışlardır. TBKP projesinin dışındaki planların hepsi birer mikro plandır ve demek ki bir tanesi de, bu 1920 TKP isimli plan imiş.

Türkiye Komünist hareketi, TKP’den arta kalan ve birbirini bilen 40 kişi dinamiğinden kopmamış birkaç çapulcunun eliyle ayağa kaldırılacaksa vay halimize...

Türkiye komünist hareketi, çok kısa olmasa da, pek de uzun olmayan bir zamanda sıçramalı olarak hızlanan sınıf savaşının sıcak hareketi içersinden çıkacaktır.

Bu çıkışta, böyle çapulcuların da, bu çapulcuların teorisiz pratiklerinden, -ki mutlaka bir burjuva kanala kuyrukçuluktur-, medet umarak peşlerine takılanların da yeri olmayacaktır.

Bu gün, seçim zamanına az kalan bir zamanda, bütün suların AKP’ye akıtılması için, en tepeden aşağıya kadar, bütün derin örgütlenmeler hareket halindedir ve bunun sonucu olarak, CHP AKP lileştirilmiş, AKP’nin neredeyse ikizi yapılmış, bazı partiler gölge etmemek için çekilmiş, bazıları ise, AKP’nin seçim sonrası icraatlarından daha fazla pay almak için meclise daha fazla vekil sokmanın gayretine girmiş, bazıları ise, en doğal hakları olan, bağımsız parti olarak seçime girme kararı almış, az olsun ama benim olsun demiştir. Bazıları ise daha şimdiden, seçim sonrasına bırakılan AKP anayasası için, üzerlerine atılan protest kağıtlara göğüs gererek gençlerin kafasını şimdiden ütülemeye başlamışlardır.
AKP ise, tek parti diktatörlüğünden aldığı güçle, daha fazla diktatörlük için şimdiden kolları sıvamıştır ve bu çapulcuların sözde karşıtı olan ama birbirini bilen 40 kişiden olanlar bunu ileri demokrasinin ayak sesleri olarak reklam etmeye devam etmektedir.
Demek ki, 12 Eylül rejiminin devamlılığı hızını korumakta ve devlet politikası olarak, AKP’nin önünün son kez ve bir daha açılması herkesin üzerine düşen rolü en iyi şekilde oynaması ile kotarılmaya çalışılmaktadır.
Değişen nedir, ha hasan ali, ha ali hasan ne fark eder diyenler çıkacaktır ki, bunları tetikleyen dinamiğin de bu devlet politikasının içinde olduğunu kabul etmek gerekir.
Hayır hasan akli ile ali hasan aynı değildir. Aynılaştırılmış olanlar bellidir ama emekçi halkı kimse aynılaştıramaz. Sadece manipule eder. Emekçileri, çeşitli renk ve kılık ile emekçilerin karşısına çıkan soytarıların, öngörülen oran çerçevesinde peşlerine takmaya çalışırlar.
Öyleyse, ilk önce bir komünist partisi yoksa ya da çeşitli nedenlerle örgütsel yapısını kaybetmiş ise, var olan damarların, bağımsız ve harekete geçirici teorik yaklaşımlar ile politika üretmesi gerekmektedir. Bunun için ise, düşünmeyi ve analiz yapmayı, gizlide takılıyor olsalar da, ismi önde giden ustalarına bırakmamaları gerekir.
Bu gün hasan alinin de, ali hasanın da ve hangisine daha fazla, hangisine daha az rol düştüğüne bakmaksızın ve bu rollerden bağımsız zannedilerek, gerici, dinci ve emperyalist tekeller yanında, yeni yetme tekellerle işbirliği içinde olan aşiret reislerinin, şıhların, ağaların, beylerin ve burjuvalaşmış Kürtlerin peşine takılmaksızın, Türkiye’nin, Kürt emekçi halkı dahil, bütün emekçi halklarını, bu konsensüsü bozmaya seferber etmek için teori geliştirmek, politika üretmek gerekmektedir. İşte akılcı ve komünistlere yakışan hamle budur ve bu bir rol değildir. Rol olamadığını emekçiler de görür. Başarılı olunamayabilir, bu başarıyı sağlayacak denli yeterli kadro olmayabilir ama emekçi halklar, gelişmelerin ve emekçilere gerçekleri ve gerçek tutumu göstermek için çaba sarf eden dürüst, namuslu, bu toprakları ve emekçi halklarını sevdiğini gösteren kadroların dedikleri karşısında eskisi kadar uyurgezer kalmayacaklardır ve onlara yöneleceklerdir.
İşte o zaman Hasan Alileri de, Ali Hasanları da telaş saracak ama emekçileri ikna etmek için bizzat kendilerinin düzenledikleri mitinglerde bu telaşlarını açığa vuracaklardır. İşte o zaman, emekçi halklar bu telaşın peşine değil, karşısına dikileceklerdir.
Bu dediklerim bir hamaset yansıması değildir. Hayali bir umut yaratma çabası da değildir. Nesnel gidişatın böyle olacağını ve bu gidişat içersinden yeni ve çok daha çelikleşmiş kadroların çıkacağını, konsensüs içindeki yöneten sınıfların telaşını dışa vurmasına, emekçi halkların bu telaşı yakalamasına ve bu konsensüse karşı güçlerini birleştirmesine önayak olacaklardır.
İşte 1920 TKP misli ortaya dönemsel olarak çıkan çapulcular ve onlara inanıp boy gösteren ahmak sosyalistler bunu engelleyemezlerse, biraz daha fazla geciktirmek için istepnedirler.
Eğer yanılmıyorsam, bu çapulcuların karargâh yaptığı, bürosuz, merkezsiz, hatta belki de organsız yapılarının adresi https://www.tkp-online.org linkindedir.

Türkiye tarihte görülmemiş denli, ihanet bataklığı içinde yüzmektedir. Günümüzde Hitler faşizmi öncesi ağırlıklı olarak sığlıklarından ve belki faşizmle ilk karşılaştıklarından ama bunların yanında sınıfsal yapılarından, yani burjuva bakışı ile baktıklarından faşizme geçit vermek için, bütün haince politikaları uygulayan sosyal demokratlardan bin kat daha fazla sığlık, ama bundan on kat daha fazla kapitalizmden umudunu kesmemiş olmaktan kaynaklanan ihanet çukurları oluşmuştur.
Bunu, bu oyunu, ancak ve ancak emek sürecinin belirleyici dinamiği üzerinden yükselen çelişkiye, onu mutlaklaştırmadan inanıp, teorik-politik yaklaşımını, bu çelişkinin keskinliğinden yansıyan enerji ile birleştirebilen, emekçi kitlelere derinlemesine nüfuz edebilen, bilinçli ve kararlı ve elbette iktidar perspektifi taşıyan kadroların azınlıktaki yakın yandaşları ile emekçilerin çoğunluğunu yanına çekerek oluşturduğu dinamik güç bozar.
Bu oyun belki bu seçimde bozulamayabilir ama seçimle birlikte seçime giden yollardaki oyunlara en doğru yaklaşımla dikkat çekenlerin, emekçi kitlelerle uyumu seçimden sonraki gelinen noktada, sıçramalı olarak hızlanacağı şimdiden görülmektedir.
Çünkü, emperyalist kapitalizmin saldırısının en yoğunlaştığı zaman, kendisinin gücünü en fazla yitirmiş olduğu zamandır. Ve gücünü daha çok, her türlü araçla aklını bozduğu ve uykuya yatırdığı emekçi kitlelerden almaktadır. Gücünü aldığı emekçi kitlelere baskısı ve sömürüsü ne denli artarsa, tarihsel olarak kendi altını oyması o denli artacaktır ve artıyor.

İşte doğru teori ve doğru politika ile emekçilerin gücü, bu gücü de, emeklerini de sömürenlere karşı bir dinamik halinde, sınıfsal bir çizgide biriktirilirse, sıçrama gerçekleşmiş demektir.
Olacağı da budur ama buna inanmak ve inandırmak için, sınıfsal bakmak birinci, iktidar perspektifi taşımak ikinci şarttır.
Özü itibarıyla, proleter devrim; azınlığın, çoğunluğa dayanarak gerçekleştirdiği devrimdir. Şimdi o çoğunluğa dayanacak azınlığı tarih sahnesine çıkarma zamanıdır ki sınıf savaşı kızıştıkça onlar kendiliğinden açığa çıkacaklardır. Çünkü sınıf savaşı ile kadrolar arasında diyalektik bir köprü, tarihsel bir uyum vardır.
Sınıf savaşı kadroları pişirecek, kadrolar sınıf savaşını ilerletecek ve politik bir mücadelenin kıvılcımlarını, perspektiflerine rehber edineceklerdir.
Gençler, SİP-TKP sinde, bütün birbirini bilen 40 kişinin elbirliği ile tarihe gömülen TKP’den arta kalan bütün öbeklerinde yer alan gençler, bu umudu yakalamalıdır ve eğer bu umudu bulundukları yerde yakalayamıyorlarsa, kendi akıl dinamikleri ile yakaladıkları bu umudu, bulundukları yerlerin önüne koymalıdırlar.
Tarihin hızlandığı bu günkü dönemeçte, sorunun kendisi ile beraber, çözümü de üst üste önümüze gelmektedir. Yani çaresizlik had safhada ise, çare üzerindeki örtüler parçalanmaya yüz tutmuş demektir. Öyleyse, aklımızla görüp, aklımızla karar verme, aklımızı başka hiç kimseye kaptırmama zamanıdır.
Aklımıza son derece fazla ihtiyacımız vardır, bozulmasına izin vermemek için, aklımıza sahip çıkmalıyız.
Bu çapulcuların,1920 mi olduğunu, kim ya da neyin nesi olduğunu tartışmakla zaman kaybetmeye, akıl zorlamaya gerek yoktur. Ondan önce, dediklerindeki cinliğin üzerinde durmak ve oyunlarını bozmak için aklımızı zorlamak gerekmektedir.

Kemalist cumhuriyet, bizzat Kemalist yüksek kadrolarca, yönetimi dinci akımlara devredilerek artık çökmüştür. Ortaya çıkacak yeni cumhuriyet ne ileri demokrasi ne de, sosyalist cumhuriyet olacaktır. Tam tersine, değil ileri demokrasiye, demokrasinin kırıntısına bile geçit vermeyecek denli yasal dayanaklar oluşturan bir gerici-dinci-faşist feodal cumhuriyet olacaktır.
İster şeriat deyin, ister yeni Osmanlı düzeni deyin, isterseniz hadi canım sen de deyin, artık Türkiye toplumu tarihin ilerleme çizgisinin gerisine yani ortaçağ karanlığına düşürülmüştür ve aydınlıkta kalanlar nezdinde bundan sonrası umudun sosyalist iktidarda olduğu bir politik hat üzerine kurulacaktır.
Faşizme karşı, demokrasi hedefini koyanların başarılı olamadıkları ve faşizm emperyalizmin, tekelci düzenin sonucu ise, faşizme karşı demokrasi demek, tarihin ilerleme çizgisinin gerisine düşmek demektir. Tarihsel olarak gericilik demektir. Öyleyse, tarihin ilerleme çizicisinin gerisine düşürülen Türkiye toplumu, emekçi kitleler ancak, sosyalist cumhuriyet için ayağa kaldırılabilir. Demokrasi için onlar bile seferber olmaz. Çünkü şimdiye kadar demokrasi diye diye emekçilerin anası bellenmiş ve en son ortaçağ karanlığına ileri demokrasi diye diye sürüklenmişlerdir.
Öyleyse, başka seçenek kalmamıştır, emperyalistler bu seçeneği de tüketmek için on yıllardır her türlü şaşırtmayı yaptı ama şimdi sosyalizm ülküsü onları daha fazla korkutur düzeydedir.

Fikret Uzun

13.4.2011

Blog

YENİ ORTAÇAĞ TRENİNDE KOMÜNİST PARTİCİLİK OYNAYAN ÇİFT İNANÇLI ACEMİ ÇAYLAKLARA

11.04.2012 00:54

YENİ ORTAÇAĞ TRENİNDE KOMÜNİST PARTİCİLİK OYNAYAN ÇİFT İNANÇLI ACEMİ ÇAYLAKLARA

 

ÜRÜN-TKP ( Toplumcu Kurtuluş Partisi )nin yöneticilerinin, ayaklarının tozuyla, Yeni-12 Eylül rejimine eklemlenme manevraları, iki ihtiyarın yargılanması tiyatrosu önünde orak-çekiçli bayraklarını sallayarak devam etmektedir.

 

Bir de, bir yüzü arzuhal, diğer yüzü bildiri misli, alelacele 12 Eylül “manifesto”su kaleme almışlar. Emekçi halkımıza ve avlamaya çalıştıkları “komünist”lere armağanlarıdır. Ama daha çok, Osmanik-İslamik-faşist diktatörlüğünü konuşlandırmasını tamamlama çırpınışları içinde olan yeni 12 Eylül rejimine arzuhalleridir. Artık akıl bozmaya devam etmek için, bayrağı Nabi Yağcılardan devraldıklarını görüyoruz.

 

ÜRÜN-TKP( Toplumcu Kurtuluş Partisi)nin MK sı, bu bildirilerinde, bir taraftan, Merdi Kıptinin marifetini gösterirken kabahatini de açık ettiği misli, öncelikle “darbecilerin yargılanması” talebinden söz ediyorlar ki, 100 yıl önce, burjuvazinin yaramazlıklarını, burjuvazi ile bin bir bağ ile bağlı çar babaya şikâyet etmeyi ve kulaklarını çekmesini talep etmeyi devrimci politika sayan reformistleri hatırlatıyor.

 

Orak-çekiçli bayraklarını, hem de,12 Eylül faşist darbesi ile yerleştirilen ne kadar kurum varsa daha da pekiştiren, açılan ne kadar dinci-gerici alan varsa sonuna kadar genişleten, 12 Eylül faşist darbesi ve izleyen yönetimlerle bile kotarılamayan sendikasızlaştırma, örgütsüzleştirme, grevsizleştirme, toplusözleşmesizleştirme, sosyal güvencesizleştirme, topraksızlaştırma, geleceksizleştirme, evsizleştirme, işsizleştirme, yoksullaştırma, sömürgeleştirme, ekonomik-demokratik-politik ne kadar hak varsa kökünü kazıma konuşlanmasını tamamlama sancıları çeken yeni 12 Eylül rejiminin, ABD nin BOP eşbaşkanı olduğunu defalarca ilan etmekten mutluluk duyan yönetiminin kurdurduğu Özel Yetkili Mahkemenin önünde ( ki, bir zamanların ünlü “DGM’yi EZDİK, SIRA MESS’te”  sloganına konu olan mahkemelerin, “ileri demokratik” versiyonudur, sloganın mucitleri dün TKP nin başında, şimdi ise MESS in kucağındadır.) sallayarak,”demokrasi” geleceğinin mesajlarını vermektedirler. Umutları hâlâ “demokrasi”dedir.

 

İkinci olarak,”…12 Eylül (ün yargılanması )yıllardır  gündemde olan bir taleptir” diye devam ederek ve ardından, “Komünistler, sosyalistler, devrimci-demokratlar, 12 Eylül'ün ilk gününden itibaren darbeyi  lanetlemiş, darbecileri hem yurt içinde, hem yurt dışında teşhir etmiştir..” diye ekleyerek,  12 Eylül faşist rejimi ile mücadeleyi, darbecilerin yargılanması talebine, darbeyi lanetlemeye ve darbecileri içerde-dışarda teşhir etmeye indirgemiş olduklarını açık etmiş olmaktadırlar.

 

Ve herkes bu bildirideki mesajı aynı renk ve tonda algılamıyor. Kimisi bunun tam bir komünist politika olduğu yollu algı içindedir, kimisi ise bunun tam bir reformizm mesajı olduğunun algısı içindedir.

 

Demek ki, ÜRÜN-TKP( Toplumcu Kurtuluş Partisi)nin politikası, söz konusu olan, algıya göre mesaj vermek ise, başarı ile uygulanmaktadır.

 

Bu anlamda politika, bir ön kabul yaratılarak öne çıkmış ve bayrağında ve isminde Komünist renk ve motif taşıyan bir partiden gelince, ona gönül vermiş kadrolarda, sempatizanlarda ve işçi sınıfı partisinin eksikliğini yaşayan işçilerde, emekçilerde, aydınlarda, tekellerin kurduğu ideolojik hegemonyanın kıskacında yaşayanlarda, bir mücadele manifestosu gibi algılanabilir.

 

Ama tekellerin hegemonyasından etkilenmeyen ve tam tersine bu hegemonyayı yıkmak için yetkin bir ideolojik mücadele formasyonu taşıyan, dolayısıyla da politika sanatı konusunda da yetkin olan bilinçli unsurlar, bu mesajların karşı tarafta konum almış olan ve gittikçe daha da güçlenen egemen sınıflara bir zeytin dalı olduğunu hemen anlar. Anlamıştır. Ve elbette karşı tarafta konumlananlar da mesajı iyi anlar. Anlamıştır.

 

Bu ayrı, bir de işin başka yönü var ki, değinmeden geçemeyeceğim;

Birincisi, bu indirgeme cambazları kendi adlarına konuşamamaktadırlar. İki nedenle; ortada elle tutulur bir politik mücadeleleri olmadığı için bununla üzerini örtmek istemekteler; diğeri ise, bütün sosyalist hareketi, bundan ayırmadıkları devrimci-demokratları ki, belki geçmişin devamı olan sosyalist hareketin bütüne yakın bölümünü utandıracak denli öne çıkanlar ve en şiddetli mücadeleyi verenler ve en şiddetli baskı ve saldırılara maruz kalanlar onlardı, birlikte anarak indirgemelerine ortak etmeye ve indirgemelerinin meşruiyet çeperini genişletmeye çalışmaktadırlar. Nafile çabadır.

 

Bitmedi, ikincisi var, 12 Eylül rejiminin, her ne kadar kendini, kendi tarif ettiği ve çerçevesini çizdiği biçimde sunsa da, burjuva demokrasisine, bu anlamda, bu çerçevedeki sola da saldırdığını; burjuva demokratik-ekonomik-politik ne kadar kazanım kaldı ise, kökünü kazımaya çalıştığını; dahası, bu kazanımların, sosyalist hareketin barınak ve sığınakları olduğunu unutmuş ve unutturmayı görev edinmiş olduklarının mesajını vermektedirler.

 

Devam ediyorum, yani ÜRÜN-TKP (Toplumcu Kurtuluş Partisi) yönetiminin ifşaatlarını, merdi kıptiyi hatırlatan politik hünerlerini irdelemeyi sürdürüyorum.

ÜRÜN-TKP( Toplumcu Kurtuluş Patisi ) nin taze MK sı şöyle devam ediyor,“12 Eylül darbesiyle hesaplaşmadan Türkiye'de gerçek anlamda demokrasiden ve özgürlükten bahsetmek mümkün olamaz. Bu insanlık suçunu işleyenlerin darbenin üstünden 32 yıl geçtikten sonra bile olsa yargılanması elbette önemlidir.”

Böyle diyorlar da, sözün nereye gideceğini tartmaz bir halleri olduğu görülüyor. Oysa bu sözlerinin nereye gittiğini anlayacak yetkinlikte (çok şükür!) insanların çıkabileceğini de tartmaları gerekirdi. Öyleyse iki halleri de, içler acısıdır. Bu indirgemeci reformistleri komünist sananlar adına üzülüyorum.

İşte bu sözleri, önceki sözlerini tamamlamaktadır ve benim önceki sözlerine yönelik dediklerimi teyit eder mahiyettedir. Marifet yarışına girdikleri için, marifetlerindeki kabahatlerinin ortalığa saçıldığını görmeleri mümkün olmuyor.

Bu sözlerde, bağımsız bir sınıf partisinin açlığını yaşayanlar açısından bir ağırlık yoktur, belki Kundera’nın tartısından kurtulabilir ama hepsi o kadar. Ancak, karşı tarafta konum alanlar açısından pek bir sevindirici ve rahatlatıcı ağırlıkta olduğu görülmektedir.

Karşı taraftakiler mi? Onlar,12 Eylül faşist darbesinin bütün renklerini muhafaza ederek, yani devamlılığı koruyarak, 12 Eylül faşist rejimini sürdüren dinamiklerdir. Yazık, henüz tam olarak eski rejimi yıkıp, yenisini kuramadan, kendi çocuklarını, 90 yaşını aşmış ihtiyarları demek istiyorum, yemek zorunda kalmışlardır. “paşam bizi affet” dediklerini duyar gibiyim.

Bu dinamiklerin faaliyetlerinin, sadece beş generalin ve onlar sahneden çekilene kadarki dinamiklerle sınırlı olarak çarşaf çarşaf çetele edildiğini biliyoruz.

Ama bu devamlılığı su yüzüne çıkaracak, bu devamlılıkta,12 Eylül darbesi ile birlikte boy gösterip devam eden ve sonrasında yeniden yaratılıp, büyütülen ve de bu güne, burnumuzun dibine kadar ilerletilerek, güçlendirilen dinamiklerden söz eden çeteleleri göremiyoruz. ÜRÜN-TKP sinde de göremiyoruz. Göremeyiz de.

Ama daha önemlisi, ÜRÜN-TKP (Toplumcu Kurtuluş Partisi) yönetimi, 12 Eylül darbesinin sınıfsal anlamı ile hiç ilgilenmediklerini görüyoruz. Ki bu, bütün darbeleri bir ve aynı tutan Nabi Yağcı’larla aynı yerden bakıyor olmak demektir. Bu da, her ne kadar, programlarında adını ve sonrasındaki reformlarını dile getirseler de, 27 Mayıs ihtilâli ile 12 Eylül faşist darbesini aynı yere koymaları demektir.

Bu da haliyle 12 Eylül faşist darbesinin, 24 Ocak ekonomik kararları olarak anılan acı reçetenin, emekçi kitlelere, özellikle de işçi sınıfına, zora dayalı olarak yutturulması ihtiyacının bir sonucu olduğu gerçeğinin, hem de 24 Ocak kararlarının hâlâ uygulamada olduğunu programlarına yansıtmış olmalarına rağmen, üzerinden atlamalarını zorunlu kılıyor.

24 Ocak ekonomik kararları olarak anılan ve babası Özal olan acı reçete, demokratik koşullarda uygulanamayacağı için, demokrasinin rafa kaldırılması ve bunun için de 12 Eylüle gereksinim duyulması söz konusu idi ki, bu darbenin hazırlığının 24 Ocak kararlarından da önce başladığını biliyoruz.

Diğer yandan bu açılım, sadece Türkiye’nin değil, tüm kapitalist dünyanın, en başında ABD nin hegemonyasının varlığını sürdürdüğü emperyalist kapitalizmin açılımı idi.

Ulus-devlet yapısının çözülmesi, dünyanın bir şirket dinamiğinde yönetilmesine yönelik bir açılımdı ki, ünlü Liberalizm üzerine çokomel misli ekonomik ağırlıklı laboratuar teorileri kaplandı, Neo-Liberalizm olarak bütün dünyaya yedirilmeye başlandı.

Demek ki, büyük resimde gördüklerimiz 12 Eylül faşist darbesine kadar, son derece şiddetli ve yenişememe durumunun renklerini veren ve 12 Eylül faşist darbesi ile birlikte burjuvazinin lehine sonuçlanan bir sınıf mücadelesidir.

Bu gerçeklikten uzaklaşırsak ki ÜRÜN-TKP(Toplumcu Kurtuluş Partisi), yakın görünmekle birlikte, çok uzaktır, yerinde ve daha da yerleşmiş, kök salmış olarak duran 12 Eylül rejiminde kalarak, 12 Eylülü yargılama hayalleri kurup, demokrasi geleceği masalına inanmak mümkün olabilir.

İşte ÜRÜN-TKP( Toplumcu Kurtuluş Partisi)nin yaptığı tam da budur; iki ihtiyar generalin yargılanması tiyatrosundan,12 Eylülün yargılanıyor olduğu veya müdahil olunursa bunun mümkün olacağı ve böylece demokrasinin geleceği yanılsamasını gerçek imiş gibi algılatmak.

Bu ise, Evrenin yargılanması üzerinden 12 Eylül yargılanıyor illüzyonuun yaratılması, yeni 12 Eylül dinci-feodal-faşist rejiminin konuşlanmasının tamamlanmasına yönelik bütün kapıları açacak tuzaklardan sadece birisidir ve tarihsel bir acıklı-güldürüdür diye düşünmek yerindedir.

Hükümet eden dinamiğin, her gün olmasa da, sık sık, ABD’nin BOP projesinin “eşbaşkanı” olduğunu ve buradan hareketle Diyarbakır’ın bir yıldız olabileceğini tekrarladığını bildiğimizi tekraren hatırlatarak, bu gün hangi rejimin içinde olduğumuzun resmini çizmeye çalışalım.

Dün hükümet edenlerce MGK na sabah akşam vurulurken, bu gün aynı hükümet edenlerin MGK nın başına geçtiğini biliyoruz. Keza, bütün günahların müsebbibi olarak anılan TSK ile artık aralarından fazla su sızmadığını da görüyoruz.

Diğer yandan YÖK de aynı durumdadır ve kaldıracakları vaatlerini çoktan unutup, YÖK’ü daha da geriye götürdüklerini görüyoruz.

Zindan hareketliliği ise,12 Eylül günlerini aratmamaktadır, bu da görülüyor.

DGM lerin yerini, ÖYM ler almıştır, bunu da görmeyen göz kalmamıştır.

Oligarşiyi, plütokrasi yapmak için emekçi halkımızı kırbaçlı köleye döndürmelerine ramak kaldığını da görüyoruz.

Yani artık işçiler, emekçiler, sendikasız, grevsiz, toplusözleşmesiz, sosyal güvenliksiz, sağlıksız, işsiz, güçsüz, topraksız, susuz, havasız, hafızasız ve kimliksiz, dolayısıyla koklaşarak anlaşan, cemaatlere, etnik dinamiklere pay edilmiş edilgen  topluluklar haline dönüştürülmenin eşiğindedir, bunu da görüyoruz.

Daha önemlisi ve ÜRÜN-TKP( Toplumcu Kurtuluş Partisi) nin MK sinin de farkında olduğuna inandığımız, dün, yani 12 Eylül faşist darbesi ile kışla dinamiğinde faaliyete sokulan fabrikaların, artık dinci akımların sarmalında faaliyet haline sokulduğu, dolayısıyla sınıf bilincinin fabrikalardan kovulup, tanrı ve cehennem korkusunun sokulduğu gerçeğinin farkında olup, ÜRÜN-TKP( Toplumcu Kurtuluş Partisi) nin MK sının, bir görevinin de bunun üzerini örtmek olduğunu ve kendini buna göre sunmaya çalıştığını da görüyoruz.

Yer altı ve üstü zenginliklerimizin ise, apaçık ve göğüsler gerile gerile, işçilerin vatanı yoktur süslemeleri ile ve 12 Eylül rejiminin güvencesinde, Marx’ın işaret ettiği primitif akümülasyonu hatırlatırcasına el değiştirdiğini görmemek için kör olmak gerekmektedir.

Şimdilik hükümetin başkanının, gelecekteki müstakbel devlet başkanının, sınırsız yetkilerle donatıldığının, donatılmaya devam edildiğinin, yasama ve yargı organlarının yürütmenin vesayetine sokulduğunun da farkındayız.

YÖK ve MGK gibi, 12 Eylül faşist darbesinin oluşturup, yerleştirdiği kurumlardan olan HSYK (Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) nın, 12 Eylül faşist rejiminin en tam istediği kıvama getirildiğini de görüyoruz.

ABD üslerine yenilerinin eklendiğini, NATO’nun emir komuta zincirinin devam ettiğini, BOP un eşbaşkanlığında ABD’ye kanka olduğumuzu, bunu kanıtlamak için Ortadoğuda kestaneleri almaya aday olduğumuzu göstermeye çalıştığımızı da görüyoruz.

ABD-CIA nın ve NATO nun bünyesinde büyütülen, tümüyle anti-komünizm perspektifli, bünyesinde bu gün hükümdar olmanın hayallerini büyüten tarikat elemanlarının komünizmle mücadele dinamikleri kurduğu, Gladyo-kontrgerillanın sadece ve sadece Türkiye’de açığa çıkarılmadığını, açığa çıkarılıyor görüntüsü ile daha çok kapatıldığını ve kapatıldıkça güçlendirildiğini de biliyor, görüyoruz.

Büyük Ortadoğu Projesinin bir büyütme, birçok küçültme demek olduğunu, büyütmenin Kürtler üzerinden İsrail’e, küçültmenin “demokrasi”, “insan hakları” ve “kozmopolitizm” üzerinden yerleşik ulus-devletlere uygulandığını artık saklama gereği duymadıklarını da görüyoruz.

Bununla birlikte, İslamik-Osmanik bir faşist rejimin ön hazırlıklarının tamamlandığını ve dolayısıyla eski rejimin, yani TC nin yenildiğinin müjdesinin verildiğini de görüyoruz.

Dahası, Mc Carthyciliğin başka bir biçimde hortlatıldığını da biliyor, görüyoruz.

Daha da dahası, ülkemizin yönetiminin ve insanlarımızın ve elbette geleceğinin, 12 Eylül Faşist darbesi ile başlayan ve “irtica ile mücadele” diye diye süren bir ideolojik –politik saldırı ile Kemalist ve laik görünümlü TC nin yönetimindeki yüksek kadrolar eliyle dinci akımların eline teslim edildiğini de biliyor görüyoruz.

Bunun, 27 Mayıs anayasası ile sağlanan, sosyalist hareketin sığınak ve barınakları olan bütün demokratik kazanımlara saldırı olduğunu, buradan  hareketle aydınlanmaya hücum olduğunu, ABD-AB emperyalizminin Yeni Dünya Düzeni kurma çabaları ile uyumlu olduğunu da görüyor, anlıyoruz.

12 Eylül faşist darbesinden itibaren ve hâlâ, darbe öncesinde elde ettiği sol gömlekleri ile kendisini sol olarak kolayca pazarlayan sahtekârların politik marifetleri ile ve ne tesadüftür ki, ÜRÜN-TKP nin de aynı yolda olmaktan gurur duyduğunun işaretlerini görmekteyiz, dini akımlara özgürlük teranesi ile dini akımların hegemonyasının daha da güçlendirildiğini de biliyor görüyoruz.

Ve hepsinin, daha fazla “demokrasi”, daha fazla “özgürlük”  teraneleri ile kotarıldığını da biliyoruz.

Peki, hepsini biliyor, görüyoruz ve de bu gördüklerimizle fotoğrafın bütünü ortaya çıkıyorsa, dolayısıyla bu fotoğraf, 12 Eylül faşist rejiminden çıkmadığımızın resmini veriyorsa, 12 Eylül’ün yargılanamayacağını; ortada traji-komik bir tiyatral yargılama sahnesi olduğunu; böylece 12 Eylül faşist rejiminin varmak istediği son noktaya varmasının kolaylaştırılmaya çalışıldığını neden göremiyoruz?

Sorunun cevabının, ÜRÜN-TKP (Toplumcu Kurtuluş Partisi) nin bir yüzü bildiri, diğer yüzü arzuhal çağrıştıran ifşaatlarındadır ve bunu göstermeye devam ediyorum.

ÜRÜN-TKP (Toplumcu Kurtuluş Partisi) vaazında, “12 Eylül darbesi, Amerikan emperyalizminin ve işbirlikçi kapitalist banka, sanayi, ticaret, toprak tekellerinin ve onların uzantısı asker-sivil militarist çevrelerin işçi sınıfımıza, emekçi halklarımıza yönelik kanlı saldırısı idi. “ diyor.

“İdi”, “geldi-geçti”, öyle mi? Bu vaazda da, şu meşhur merdi kıptinin marifetlerini görmüyor muyuz?

Evet,12 Eylül faşist saldırısında, içerdeki egemen dinamikle birlikte, ABD emperyalizminin varlığını biz de biliyoruz. Bu bir sır değil ve bunu gözler önüne sermekte de bir maharet yok. Ama maharet, bu saldırının gelip-geçtiğini algılatmada yatmaktadır. Egemenlerin istediği tam da budur.

Oysa saldırı gelip geçmedi, tam tersine daha sert ve daha sinsi ve de 12 Eylül faşist rejimini daha da kökleştirerek, daha da geriye götürerek, daha da kanlı olmaya hazırlayarak, ABD nin hegemonyasını daha da pekiştirerek sürüyor. Şimdi, 12 Eylül faşist rejiminin son yöneticilerinin, eski rejimi yıktıklarının, hayalini kurdukları rejime yaklaştıklarının sevincini taşıyan haleti ruhiye içinde olduklarını görüyoruz. Zil takıp oynamamak için zor sabreden bir halleri var.

ÜRÜN-TKP( Toplumcu Kurtuluş Partisi)ci bayların, bu gerçeği tersyüz eden bir algı yaratırken utanmadıkları bellidir. Utansalardı, bir taraftan bir tarikatın en politik yayın organı olan AKSİYON üzerinden, başa güreşen ve 12 Eylül faşist rejiminin büyüttüğü bir dinci akıma mesaj gönderirken, aynı anda ve buna uyumlu olarak, politik çizgisine dinci akımlara özgürlük yaklaşımını yerleştirmeyi ve bunu Marxizm-Leninizm adına, daha doğrusu Leninist parti anlayışı adına yapmayı politik hüner sayarken, diğer taraftan “zorunlu din dersinin dayatılması”nı,” Türk-İslam-NATO Sentezi'yle bağımsızlığın, demokrasinin, laikliğin canına okunması”nı, “neoliberalizmin benimsenmesi ve özelleştirme vurgununun başlatılması”nı lanetlemeye cesaret edemezlerdi.

Ancak bunu garip bulmuyoruz, bunun bir çift inançlılık geleneği olduğunu biliyoruz ki, “ÜRÜN” cülerin bunun işaretlerini verdiklerini, çok önce, TKP nin kuruluş veya kurucularının ölüm yıldönümünde, Ertuğrul Kürkçü’yü ve Soros fonlarından nasibini almış başka bir STK uzmanı bayanı vitrine koyduklarında ortaya koymuş, yollarının Nabi Yağcıların yolu olduğunu ilan etmiştim ve gerçekten komünist öz taşıyan kadroları uyarmıştım. Şimdi bu çift inançlılık dinamiğinin ÜRÜN-TKP (Toplumcu Kurtuluş Partisi) de kendini gösterdiğini netlikle görüyorum ve üzülüyorum.

Evet, politik hüner var, politik hüner var. Çift inançlılık varsa, politik hünerin de iki yüzü olması gayet anlaşılır olmaktadır. ÜRÜN-TKP ( Toplumcu Kurtuluş Partisi) yönetimi, vaazları ile bunu çok net olarak göstermektedir.

Hele şu “12 Eylül'ü yargılamak, onun karanlığında boy vermiş olan gerici, faşist çevrelerin işi değildir.” Yollu vaazları,  tam bir acemi demagog ürünüdür. Bu kadar sinsi ama bir o kadar da acemice çarpıtma olamaz.

Peki, neyi örtüyorlar, neyi öne çıkarıyorlar? İrdeleyelim.

“12 Eylülün karanlığında boy vermiş, gerici faşist çevreler”den söz ederek, hem yargılama tiyatrosu ile12 Eylülün yargılandığı algısını yaratmaya çalışmak ve hem de bu işi onlara bırakmayalım diyerek, sol/sosyalist çevrelere “mihmandarlık” gösterisi yapmak, böylece de ayaklarının tozuyla kavgaya tutuştukları TKP den daha çok liderliğe aday olduklarını kanıtlamaya çalışmak, oldukça kurnazca ama rejim tarihin gerisine götürülürken, buna uyum sağlamaya çalışanların da bundan payını almaları gayet normal, dolayısıyla kurnazlıklarının “köylü kurnazlığı” mertebesinde olduğunu görmek de normal. Geçmişin tarikat sosyalistlerini hatırlattıkları çok belli olmaktadır.

ÜRÜN-TKP ( Toplumcu Kurtuluş Partisi), burada durmuyor, “12 Eylül rejiminden nemalananlar, 12 Eylül'ü gerçek anlamda yargılayamazlar. 12 Eylül rejiminin yeni efendileri olarak emperyalizmin ve işbirlikçi oligarşinin sömürü ve zulmünü devam ettirenler, 12 Eylül'ün bütün kurumlarını sürdürenler, daha düne kadar Kenan Evren'i köşklerde ağırlayanlar, ona ‘paşam’ diye hitap edenler, … 12 Eylül'ü yargılayamazlar.” Diyor.

Ama şunu diyemiyor, 12 Eylül’ü, aynı12 Eylül’ün yerleştirdiği 12 Eylül rejimini sürdüren ve daha katmerleştirerek yerleştirenler yargılamaz, yargılayamaz. Ve zaten yargılanan, 12 Eylül değildir, hatta ortada bir yargılama bile yoktur, iki ihtiyar generalin avukatının ifadesiyle, bu yargılama “yok hükmündedir”.

Bu yargılama tiyatrosu ile cezai ehliyetleri bile olmayan, neredeyse çişini bile tutamayacak kadar ihtiyarlamış darbecilerin, tam da ÜRÜN-TKP (Toplumcu Kurtuluş Partisi)nin dediği gibi, daha düne kadar en yüksek seviyede ağırlanan Kenan Evren’in ve beraberindekinin, “affedin paşam! Her şey 12 Eylül rejiminin selameti için, her şey bıraktığınız yerden devam edenleri tamamlamak için” denilerek oynanan yargılama tiyatrosunda son bir rol daha almaları istenmektedir, hepsi bu.

Sonrası ki, şimdiden sinyalleri verilmeye başlandı, “12 Eylül’ü de yargıladık, artık anayasasından tümüyle kurtulmalıyız.” “ Haydi, halkımız, yeni İslami-Osmanik-faşist 12 Eylül rejiminin selameti için, el ele, kol kola, halaylar eşliğinde, Amerikan emperyalizminin ve işbirlikçileri, bir ayağı ile Nevruz ateşinden atlayan, öteki ayağı ile besmele çekerek şıhların ayağını öpen plütokratların sömürüsünü ve zulmünü daha da pekiştirmek için, şükür duaları eşliğinde, ‘ileri demokrasi’ ayinine” fermanları okuyan, tellallar, günün her saatinde ve her fırsatta kulaklarımızı tırmalamaktadırlar.

Ya, “…, 4+4+4 gibi gerici, kapitalist eğitim programlarını uygulamaya sokanlar” a ne buyrulur? Bunlar, 12 Eylül’ü yargılayamazlarmış.

Kim bunlar? Hükümet edenler, BOP eşbaşkanlığını yürütenler, eski rejimi yıktıklarını, yeni rejime ramak kaldığını müjdeleyenler, darbeyi, darbecileri yargılamak için ÖYM leri ve özel zindanları  inşa edenler, istediklerini bu mahkemelerde yargılanmaktan vareste tutanlar, Suriye için savaş tamtamları çaldıranlar, NATO emrine Afganistan’da düzeni sağlamak için, ünlü CIA şeflerinin ifadesiyle, en ucuz askeri gücü verenlerdir (ki verdikleri etten kemiktendir ve “Rambo” yeteneğinde değildir, keza bir helikopter faciası ölümlerini getirebilmektedir).

Ve bu yargılama tiyatrosunda müdahil olacaklarını ilan etmişlerdir. Böylece ekip tamamlanıyor, dünün ve dünden kalan ne kadar komünizmle mücadele dinamiği ve buna solun içinden su taşıyan aktörleri varsa hepsi, dolayısıyla kimi “hoş geldiniz paşalar”, kimisi, “siz merak buyurmayın paşalar”  ve bir diğeri, “bu kadar yetmez daha çok başımızda kalın paşalar” diyerek bir “demokrasi” ayininden, başka “demokrasi” ayinine koşan, sanat festivalleri ile edebiyat şölenleri ile 12 Eylül paşalarının medarı iftiharı olmak için bir adım öne çıkacakları belirleyen, çift inançlı stepneler dâhil, bütün dinamikler, bu traji-komik yargılama tiyatrosunda kendine uygun rolü ile yerini almış oluyor.  

Bence ÜRÜN-TKP ( Toplumsal Kurtuluş Partisi)ciler, bu ifadeleri ile bu toprakların ihtiyacı olan komünist partisine açlık içinde olanlar dâhil, olan biteni edilgen bir şekilde izleyen emekçi halkımızın bile zekâsına hakaret etme cüreti içindedirler ama kimseyi kandıramadıklarının farkında oldukları da ortadadır.

Bu doğrudur ama ayrıdır. Benim asıl üzerinde durmak istediğim, bu ifadeye içerilen  köylü kurnazlığıdır.

Demek 4x4x4 “gerici-kapitalist” eğitim programı oluyor. Ne güzel, bunda İslamik-Osmanik bir renk görmüyorlar. ÜRÜN-TKP( Toplumcu Kurtuluş Partisi)nin, İslamik-Osmanik rengin üzerinden atlaması tesadüf değil. Daha dün AKSİYON’a “hazırız hoca efendi” yollu mülakat verenler, elbette bu programı da “gerici-kapitalist” renk ile tanımlayarak, yeni rejimin doludizgin İslamik- Osmanik renk aldığının üzerini örtmekte tereddüt etmeyeceklerdir.

Öyle ya! “12 Eylülün Yargılanması”nın bile önünü açan, bütün darbecileri ve işbirlikçilerini, teşebbüs aşamasında ve hem de tamamen tarafsız kalarak, zindana atan, Kemalizm’le, 27 Mayısla bile hesaplaşan, 27 Mayıs ile kazanılanlardan kalanların “ileri demokrasi” adına kökünü kazıyan, yerine İmam Hatip okulları için ve İmamların politika yapmaları için  “en demokratik” haklar getiren; kızlarımızın kuran okuma özgürlüğünü erken yaşa alarak ilelebet garantileyen, kapanma özgürlüklerini garanti altına alan, aydınlanmacı despotluğu geldiğine geleceğine pişman eden, rasyonalizmin adını bile unutturan, Hilafetin kaldırılmasının, Lozan’ın rövanşını alan, kurtuluş savaşının emperyalistlere teslim edilmesini sağlayan, Osmanlı hanedanının aklanmasını sağlayan, Saidi Nursi sempozyumları ile gericilikte sınır tanımayacaklarını ilan eden bir rejimi yönetenler, elbette kendine uygun “komünist” renk taşıyan dinamikleri de tespit ve tasnif yoluna gideceklerdir.

Halil Berktay’ların, Belgelerin ve aynı familyadan bütün sahte sol gömlekli aktörlerin, sosyalizme dinsel renk katmaya çalışmaları boşuna değildir. Nabi Yağcılar’ın ise, çok önceden, ZAMAN üzerinden “biz hazırız hoca efendi” selamı verdiklerini hepimiz biliyoruz. Garaudy bile bunların yanında zemzem suyu ile yıkanmıştır demek yerindedir, diyorum.

ÜRÜN-TKP(Toplumcu Kurtuluş Partisi) ciler, epey beklediler, ama erken telaş ettiler ve onlar da sıraya girerek,”biz de hazırız hoca efendi” demektedirler. Her taraflarından çift inançlılık akmaktadır. Görüyoruz.

Görmeyenlere gösteriyoruz.

Ancak oyun devam ediyor, bu sevinci, 4x4x4 sevincini, kolay yedirmeyecekleri görülüyor. Sevinç sevinçtir, henüz orta yerde duruyor ve oyunda bir taş oluyor. Bu sevincin nemalarını kime yedirecekler göreceğiz.

ÜRÜN-TKP ( Toplumcu Kurtuluş Partisi)nin, “ O yüzden, 12 Eylül davasını AKP'nin insafına bırakmamak, mahkemeyi kendi oyun sahasına çevirmesine izin vermemek gerekir,” yollu Vaazından, oynanan yargılama tiyatrosunun farkında olduğunu gizlemediğini de anlıyoruz.

Ancak, bu tiyatronun, daha o zamandan ağlama ayinleri ile ortaya konan tiyatroların icracısı olan AKP nin referandumunun ürünü olduğunu ve AKP nin insafı ile bir ilgisi olmadığını, aksine insafsızlıkta sınır tanınmadığının göstergesi olduğunu ve 12 Eylül yargılaması olmadığını, bu yönden en ufak bir mantıksal işaretin bile olmadığını gizlemeye çalıştıklarını da net olarak görüyoruz.

Ve elbette ve de ne acıdır ki, birçok insanın, safça ama bir ihtiyaca duyduğu susuzluğun yarattığı fetişe esir düşerek göremedikleri, komünist renk taşıdığına inandıkları “ÜRÜN-TKP( Toplumcu Kurtuluş partisi)nin, asıl gizlediği, bu şartlarda,12 Eylül ile12 Eylül rejimi ile hesaplaşmanın ve sonucunda mahkûm etmenin, ancak ve ancak bir toplumsal devrimle mümkün olacağı gerçeğidir.

Daha önce de ifade ettim, tekrarında yarar görüyorum;

Demek ki, Evren’in yargılanması yeni 12 Eylül dinci-feodal-faşist rejiminin konuşlanmasının tamamlanmasına yönelik bütün kapıları açacak tuzaklardan sadece birisidir ve tarihi bir acıklı-güldürüdür diye düşünmek yerindedir.

Ancak, hâlâ Baböf’te olduğumuz fark edilmeden ve 1793 anayasasını yücelterek, onu halkın elinden almak isteyenleri suçlayan ve “Halk ezilince, başkaldırmaya hak kazanır “ diyen Baböf hatırlanmadan, dahası, halk bir yana, toplumun en akıllı geçinen insanları olarak bu haktan bihaber olunurken, düşünmek fiilinin mazide kaldığını düşünmek de yerindedir.

En çok da, en düşünceli sanılanların bu acıklı güldürüye kuyruk olduğunu görmek tuhaf olsa gerek.

Bir tarafta Baböf’ü yargılayan bir tiyatral sahne, diğer tarafta Baböf’leri yargılayanları yargılayan bir tiyatral sahne, ikisinin de yönetmeni aynı, ortada ve oyuna katılan “Kahrolsun Baböf’ler, yargılansın Baböfleri yargılayanlar!” diye ayin yapan çokbilmiş sahtekârlar.

Bu bilmecenin içinden çıkamayanlara aydın denir mi, akıl taşıyor denir mi, solcu denir mi, ya sosyalist, sosyalist denir mi, hele komünist, o da denir mi?

Denmez! Komünistsiz “komünist parti”lerinin, “komünist” etiketli aktörleri, denmez ama bilmelisiniz ki, o hakka ve güce sahip olduğunu görmemesi için bin dereden su getiren sizin gibi sahtekârlara rağmen, halk bu hakka sahip olduğunun ve yeri geldiğinde, özellikle de sizin gibi sahtekârların attığı sis bombalarının etkisi dağıldığında, bu hakkı hakkıyla kullanacaklarının bilinciyle büyütüyorlar, yüreklerindeki öfkeyi.

Bu sahte sol gömlekli aktörlerin kuyruğunda kendinden geçenler, ya siz! Bu öfkeden size de pay olduğunu biliyor musunuz? Biraz tarih bilginiz varsa bildiğinizi umuyorum ancak bildiklerinizi de, düşünmeyi de unutmuş bir halde olduğunuzu görüyor ve üzülüyorum.

Böylece ekleyip hatırlatmış oluyorum ki, oynanan bu acıklı-güldürüye, önünde renkli bayraklar sallayarak  konu mankeni olmanın, komünistlikle, solculukla, devrimcilikle ilgisi yoktur. Amerikan emperyalizmine, tekellere,12 Eylül rejimine karşı toplumsal muhalefeti harekete geçirmesi de mümkün değildir. Aksine,12 Eylül faşist rejimin yeni versiyonunun konuşlanmasını tamamlamasına yardım etmek üzere, bu tiyatral yargılamada, en hafifinden figüran olmaktır ama asıl olarak, bir taraftan bu yargılamanın bir oyun olduğunu söyleyip, diğer taraftan bu oyunun kapısında bayrak sallamak, bilinçli bir şekilde bu oyunu desteklemek demektir, bu oyuna sol renk vermek demektir.

Dolayısıyla, toplumsal muhalefeti hareketlendirmeye değil, toplumsal muhalefeti, bu oyunu kuranların kuyruğuna takmaya, yani Osmanik-İslamik-faşist ortaçağ düzenine geçişin son çivisini çakmada veya çıkartmada, 12 Eylül rejimini layıkıyla sürdürenlere ve Amerikan emperyalizminin bölgedeki emellerini gerçekleştirmesinde koltuk değneği olmaya yarar.

Bunun aksini, hangi cümlelerle ve gerekçelerle kanıtlamaya çalışırsanız çalışın, tarihin sayfalarına  mahkûm edilerek  kaydedilen, eninde sonunda burjuvaziye hizmet etmiş olanların suretinde kalmaktan kurtulamayacaksınız. Gerçek suretiniz budur demek istiyorum.

Bu II. Enternasyonal zihniyetinin hortlatılmasından başka bir şey değildir. Örnek olsun, gerekçeleriniz ve vaazlarınız, tıpkı, genel grevden kaçmak için, “eğer genel grev başlatacak güçte isek, devrim de yapabiliriz; eğer o kadar güçlüysek, genel greve gereksinimiz kalmaz; yok o kadar güçlü değilsek, genel grev başlatamayacağımız için bunu konuşmak bile saçmalıktır” diyerek saçmalayan  II. Enternasyonalci Alman partisinin liderinin  vaazı gibidir. Haliyle, bu günkü koşullarda vaazlarınız çok geridir. Mantıktan da uzaktır. Kimseyi kandıramıyor.

İsim üzerinden fırtına koparmanız ise, tam bir acz içinde olduğunuzun göstergesidir.

Fikret Uzun

10 Nisan 2012

 

Devamını oku
Öğeler: 11 - 11 / 11
<< 1 | 2

Blog

KONSPİRASYONU AŞTIK VE AÇIĞA ÇIKARDIK

01.04.2014 22:50
KONSPİRASYONU AŞTIK VE AÇIĞA ÇIKARDIK SIRADAKİ RESTORASYON MU DEVRİM Mİ KARŞI-DEVRİM Mİ YOKSA İÇ SAVAŞA MI GİRDİK?   ERGENEKON DERSLERİ   DERS-I   Öncelikle şunu hatırlatarak başlamak istiyorum, şüphesiz öncesi de var ama Türkiye daha çok Gladyo ile Çiller Örgütü olarak da...
Devamını oku

NEDEN UZUN YAZIYORUM

01.04.2014 22:49
Bozışık arkadaş, öncelikle sorumu cevapsız bırakmadığın için ama daha çok samimi olduğun teşekkür ederim ve rahat ol, yanlış anlamıyorum, samimi olunca, yanlış anlamak mümkün olmuyor. Evet, sana katılıyorum ki gerçekten çok çetin bir süreçten geçiyoruz ve haber çok ve de saldıran, akıl bozan,...
Devamını oku

O MU EHVEN ÖTEKİ Mİ ŞER ACABA KÜRTLERE HANGİSİ DÜŞER

01.04.2014 22:48
O MU EHVEN ÖTEKİ Mİ ŞER ACABA KÜRTLERE HANGİSİ DÜŞER Sonuçta bir ehven-i şer takıntısı var ve ikisinin bir bütün olduğunu ve ne yapıldı ise 11 yıldır hep beraber yapıldığını ve üstelik bu hep beraberliğe üçüncü ama en başta esas çocuk anlamında bir beraberliğin söz konusu olduğunu dolayısıyla...
Devamını oku

BÜYÜLÜ SAKIZ

12.01.2013 01:09
BÜYÜLÜ SAKIZ Öyle olur, böyle olur; yok öyle değil, böyle olur! Kim bilir belki de başka türlü olur! Silah bırakmak! Bırakır mı, bırakmaz mı? Bırakırsa şöyle olur, bırakmazsa başka türlü olur ! Çok güzel bir sakız ve herkes neye inanacaksa, neyi bekliyor ise veya neyi beklemiyorsa, ona...
Devamını oku

EGEMEN İDEOLOJİ EGEMEN SINIFIN İDEOLOJİSİDİR ARTIK EGMEN İDEOLOJİ KEMALİZM DEĞİLDİR.

30.10.2012 18:30
EGEMEN İDEOLOJİ EGEMEN SINIFIN İDEOLOJİSİDİR ARTIK EGMEN İDEOLOJİ KEMALİZM DEĞİLDİR.   Sevgili Atilla arkadaş, “işsiz aşsız” proleterler başlığının altında gençlere reva görülen ilk “ders”i(*)i görünce, son derece üzüldüm ve “böyle ders olmaz!” demenin yetmeyeceğini düşündüğüm için,...
Devamını oku

ŞİMDİ ONUR ZALİMİ İÇİMİZE TAŞIYANLARLA HESAPLAŞARAK İLERİYE YÜRÜMEDEDİR

12.10.2012 22:06
Değerli hocam, değerli arkadaşlar, Hep dile getirdiğim bilinir, komünistsiz komünist partisi olmaz! Hele hem Türkiye Cumhuriyetine sınıfsallıktan uzak bir kin ile yaklaşıp, hem de, TC nin içişleri bakanlığı siciline kayıtlı olmak için sıraya girmek ve hatta kendini buna göre tasarımlamak, hem...
Devamını oku

DEVLET VE ZORA DAYALI DEVRİM

12.10.2012 22:04
DEVLET VE ZORA DAYALI DEVRİM   DEVLETİN KÖKENİ   DEMOKRATİK CUMHURİYET DE BİR DEVLETTİR.   DEVLETİN SÖNÜP GİTMESİ   ZORA DAYALI DEVRİM   SINIF MÜCADELESİ ÖĞRETİSİ AÇISINDAN DEVLET   HAZIR DEVLET MEKANİZMASINI PARÇALAMAK VE HALK DEVRİMİ ÜZERİNE   YENİ TOPLUM...
Devamını oku

MABETLER ve FENERLER

12.10.2012 22:02
MABETLER ve FENERLER Geçmişte, yaklaşan değişim, dönüşüm rüzgarının korkutucu etkisi ile ne kadar devrim kaçkını, sınıf kaçkını, ne kadar statüko hayranı varsa, yani ne kadar reformist, restoratör, burjuva düzen meraklısı varsa ve bütün bunlardan sosyalizm çıkarmak için bin bir türlü hayal, mit...
Devamını oku

MARXİZMİN KAÇINILMAZA BAĞLILIĞI, KADERCİ DEĞİLDİR, BİLİMSELDİR, TAŞIDIĞI İYİMSERLİK DE BU BİLİMSELLİKLE BAĞLIDIR

12.10.2012 22:00
Bu gün, reel sosyalizmin yıkılmış olduğu koşullarda, insanoğlunun önündeki gerçeklik nedir, neyi göstermek gerekiyor, bu, hangi dersler ile yüklü bir gerçekliktir? Üzerinde durmak gerekiyor. Bir, Marxizmin teorik olarak ortaya koyduğu sosyalizmin, işçi sınıfının düzeni olduğu gerçekliği, artık...
Devamını oku

BÜYÜMEMİŞ ÇOCUKLAR STALİNİ ANLAYABİLİR Mİ?

12.10.2012 21:51
BÜYÜMEMİŞ ÇOCUKLAR STALİNİ ANLAYABİLİR Mİ?   Fransız devriminden çok kısa bir süre sonra, 1794 yılında Thermidor gericiliği tarafından giyotinle öldürülen ve ölümünden sonraki 40 yıl boyunca kendi ihtilalından korkan burjuvazi ve feodal restorasyon umudunu kaybetmemiş olanlar, yani zamanın...
Devamını oku
1 | 2 >>

Blog

KONSPİRASYONU AŞTIK VE AÇIĞA ÇIKARDIK

01.04.2014 22:50
KONSPİRASYONU AŞTIK VE AÇIĞA ÇIKARDIK SIRADAKİ RESTORASYON MU DEVRİM Mİ KARŞI-DEVRİM Mİ YOKSA İÇ SAVAŞA MI GİRDİK?   ERGENEKON DERSLERİ   DERS-I   Öncelikle şunu hatırlatarak başlamak istiyorum, şüphesiz öncesi de var ama Türkiye daha çok Gladyo ile Çiller Örgütü olarak da...
Devamını oku

NEDEN UZUN YAZIYORUM

01.04.2014 22:49
Bozışık arkadaş, öncelikle sorumu cevapsız bırakmadığın için ama daha çok samimi olduğun teşekkür ederim ve rahat ol, yanlış anlamıyorum, samimi olunca, yanlış anlamak mümkün olmuyor. Evet, sana katılıyorum ki gerçekten çok çetin bir süreçten geçiyoruz ve haber çok ve de saldıran, akıl bozan,...
Devamını oku

O MU EHVEN ÖTEKİ Mİ ŞER ACABA KÜRTLERE HANGİSİ DÜŞER

01.04.2014 22:48
O MU EHVEN ÖTEKİ Mİ ŞER ACABA KÜRTLERE HANGİSİ DÜŞER Sonuçta bir ehven-i şer takıntısı var ve ikisinin bir bütün olduğunu ve ne yapıldı ise 11 yıldır hep beraber yapıldığını ve üstelik bu hep beraberliğe üçüncü ama en başta esas çocuk anlamında bir beraberliğin söz konusu olduğunu dolayısıyla...
Devamını oku

BÜYÜLÜ SAKIZ

12.01.2013 01:09
BÜYÜLÜ SAKIZ Öyle olur, böyle olur; yok öyle değil, böyle olur! Kim bilir belki de başka türlü olur! Silah bırakmak! Bırakır mı, bırakmaz mı? Bırakırsa şöyle olur, bırakmazsa başka türlü olur ! Çok güzel bir sakız ve herkes neye inanacaksa, neyi bekliyor ise veya neyi beklemiyorsa, ona...
Devamını oku

EGEMEN İDEOLOJİ EGEMEN SINIFIN İDEOLOJİSİDİR ARTIK EGMEN İDEOLOJİ KEMALİZM DEĞİLDİR.

30.10.2012 18:30
EGEMEN İDEOLOJİ EGEMEN SINIFIN İDEOLOJİSİDİR ARTIK EGMEN İDEOLOJİ KEMALİZM DEĞİLDİR.   Sevgili Atilla arkadaş, “işsiz aşsız” proleterler başlığının altında gençlere reva görülen ilk “ders”i(*)i görünce, son derece üzüldüm ve “böyle ders olmaz!” demenin yetmeyeceğini düşündüğüm için,...
Devamını oku

ŞİMDİ ONUR ZALİMİ İÇİMİZE TAŞIYANLARLA HESAPLAŞARAK İLERİYE YÜRÜMEDEDİR

12.10.2012 22:06
Değerli hocam, değerli arkadaşlar, Hep dile getirdiğim bilinir, komünistsiz komünist partisi olmaz! Hele hem Türkiye Cumhuriyetine sınıfsallıktan uzak bir kin ile yaklaşıp, hem de, TC nin içişleri bakanlığı siciline kayıtlı olmak için sıraya girmek ve hatta kendini buna göre tasarımlamak, hem...
Devamını oku

DEVLET VE ZORA DAYALI DEVRİM

12.10.2012 22:04
DEVLET VE ZORA DAYALI DEVRİM   DEVLETİN KÖKENİ   DEMOKRATİK CUMHURİYET DE BİR DEVLETTİR.   DEVLETİN SÖNÜP GİTMESİ   ZORA DAYALI DEVRİM   SINIF MÜCADELESİ ÖĞRETİSİ AÇISINDAN DEVLET   HAZIR DEVLET MEKANİZMASINI PARÇALAMAK VE HALK DEVRİMİ ÜZERİNE   YENİ TOPLUM...
Devamını oku

MABETLER ve FENERLER

12.10.2012 22:02
MABETLER ve FENERLER Geçmişte, yaklaşan değişim, dönüşüm rüzgarının korkutucu etkisi ile ne kadar devrim kaçkını, sınıf kaçkını, ne kadar statüko hayranı varsa, yani ne kadar reformist, restoratör, burjuva düzen meraklısı varsa ve bütün bunlardan sosyalizm çıkarmak için bin bir türlü hayal, mit...
Devamını oku

MARXİZMİN KAÇINILMAZA BAĞLILIĞI, KADERCİ DEĞİLDİR, BİLİMSELDİR, TAŞIDIĞI İYİMSERLİK DE BU BİLİMSELLİKLE BAĞLIDIR

12.10.2012 22:00
Bu gün, reel sosyalizmin yıkılmış olduğu koşullarda, insanoğlunun önündeki gerçeklik nedir, neyi göstermek gerekiyor, bu, hangi dersler ile yüklü bir gerçekliktir? Üzerinde durmak gerekiyor. Bir, Marxizmin teorik olarak ortaya koyduğu sosyalizmin, işçi sınıfının düzeni olduğu gerçekliği, artık...
Devamını oku

BÜYÜMEMİŞ ÇOCUKLAR STALİNİ ANLAYABİLİR Mİ?

12.10.2012 21:51
BÜYÜMEMİŞ ÇOCUKLAR STALİNİ ANLAYABİLİR Mİ?   Fransız devriminden çok kısa bir süre sonra, 1794 yılında Thermidor gericiliği tarafından giyotinle öldürülen ve ölümünden sonraki 40 yıl boyunca kendi ihtilalından korkan burjuvazi ve feodal restorasyon umudunu kaybetmemiş olanlar, yani zamanın...
Devamını oku
1 | 2 >>

Blog

KONSPİRASYONU AŞTIK VE AÇIĞA ÇIKARDIK

01.04.2014 22:50
KONSPİRASYONU AŞTIK VE AÇIĞA ÇIKARDIK SIRADAKİ RESTORASYON MU DEVRİM Mİ KARŞI-DEVRİM Mİ YOKSA İÇ SAVAŞA MI GİRDİK?   ERGENEKON DERSLERİ   DERS-I   Öncelikle şunu hatırlatarak başlamak istiyorum, şüphesiz öncesi de var ama Türkiye daha çok Gladyo ile Çiller Örgütü olarak da...
Devamını oku

NEDEN UZUN YAZIYORUM

01.04.2014 22:49
Bozışık arkadaş, öncelikle sorumu cevapsız bırakmadığın için ama daha çok samimi olduğun teşekkür ederim ve rahat ol, yanlış anlamıyorum, samimi olunca, yanlış anlamak mümkün olmuyor. Evet, sana katılıyorum ki gerçekten çok çetin bir süreçten geçiyoruz ve haber çok ve de saldıran, akıl bozan,...
Devamını oku

O MU EHVEN ÖTEKİ Mİ ŞER ACABA KÜRTLERE HANGİSİ DÜŞER

01.04.2014 22:48
O MU EHVEN ÖTEKİ Mİ ŞER ACABA KÜRTLERE HANGİSİ DÜŞER Sonuçta bir ehven-i şer takıntısı var ve ikisinin bir bütün olduğunu ve ne yapıldı ise 11 yıldır hep beraber yapıldığını ve üstelik bu hep beraberliğe üçüncü ama en başta esas çocuk anlamında bir beraberliğin söz konusu olduğunu dolayısıyla...
Devamını oku

BÜYÜLÜ SAKIZ

12.01.2013 01:09
BÜYÜLÜ SAKIZ Öyle olur, böyle olur; yok öyle değil, böyle olur! Kim bilir belki de başka türlü olur! Silah bırakmak! Bırakır mı, bırakmaz mı? Bırakırsa şöyle olur, bırakmazsa başka türlü olur ! Çok güzel bir sakız ve herkes neye inanacaksa, neyi bekliyor ise veya neyi beklemiyorsa, ona...
Devamını oku

EGEMEN İDEOLOJİ EGEMEN SINIFIN İDEOLOJİSİDİR ARTIK EGMEN İDEOLOJİ KEMALİZM DEĞİLDİR.

30.10.2012 18:30
EGEMEN İDEOLOJİ EGEMEN SINIFIN İDEOLOJİSİDİR ARTIK EGMEN İDEOLOJİ KEMALİZM DEĞİLDİR.   Sevgili Atilla arkadaş, “işsiz aşsız” proleterler başlığının altında gençlere reva görülen ilk “ders”i(*)i görünce, son derece üzüldüm ve “böyle ders olmaz!” demenin yetmeyeceğini düşündüğüm için,...
Devamını oku

ŞİMDİ ONUR ZALİMİ İÇİMİZE TAŞIYANLARLA HESAPLAŞARAK İLERİYE YÜRÜMEDEDİR

12.10.2012 22:06
Değerli hocam, değerli arkadaşlar, Hep dile getirdiğim bilinir, komünistsiz komünist partisi olmaz! Hele hem Türkiye Cumhuriyetine sınıfsallıktan uzak bir kin ile yaklaşıp, hem de, TC nin içişleri bakanlığı siciline kayıtlı olmak için sıraya girmek ve hatta kendini buna göre tasarımlamak, hem...
Devamını oku

DEVLET VE ZORA DAYALI DEVRİM

12.10.2012 22:04
DEVLET VE ZORA DAYALI DEVRİM   DEVLETİN KÖKENİ   DEMOKRATİK CUMHURİYET DE BİR DEVLETTİR.   DEVLETİN SÖNÜP GİTMESİ   ZORA DAYALI DEVRİM   SINIF MÜCADELESİ ÖĞRETİSİ AÇISINDAN DEVLET   HAZIR DEVLET MEKANİZMASINI PARÇALAMAK VE HALK DEVRİMİ ÜZERİNE   YENİ TOPLUM...
Devamını oku

MABETLER ve FENERLER

12.10.2012 22:02
MABETLER ve FENERLER Geçmişte, yaklaşan değişim, dönüşüm rüzgarının korkutucu etkisi ile ne kadar devrim kaçkını, sınıf kaçkını, ne kadar statüko hayranı varsa, yani ne kadar reformist, restoratör, burjuva düzen meraklısı varsa ve bütün bunlardan sosyalizm çıkarmak için bin bir türlü hayal, mit...
Devamını oku

MARXİZMİN KAÇINILMAZA BAĞLILIĞI, KADERCİ DEĞİLDİR, BİLİMSELDİR, TAŞIDIĞI İYİMSERLİK DE BU BİLİMSELLİKLE BAĞLIDIR

12.10.2012 22:00
Bu gün, reel sosyalizmin yıkılmış olduğu koşullarda, insanoğlunun önündeki gerçeklik nedir, neyi göstermek gerekiyor, bu, hangi dersler ile yüklü bir gerçekliktir? Üzerinde durmak gerekiyor. Bir, Marxizmin teorik olarak ortaya koyduğu sosyalizmin, işçi sınıfının düzeni olduğu gerçekliği, artık...
Devamını oku

BÜYÜMEMİŞ ÇOCUKLAR STALİNİ ANLAYABİLİR Mİ?

12.10.2012 21:51
BÜYÜMEMİŞ ÇOCUKLAR STALİNİ ANLAYABİLİR Mİ?   Fransız devriminden çok kısa bir süre sonra, 1794 yılında Thermidor gericiliği tarafından giyotinle öldürülen ve ölümünden sonraki 40 yıl boyunca kendi ihtilalından korkan burjuvazi ve feodal restorasyon umudunu kaybetmemiş olanlar, yani zamanın...
Devamını oku
1 | 2 >>

BÜYÜMEMİŞ ÇOCUKLAR STALİNİ ANLAYABİLİR Mİ?

Bu bölüm boş.